Bir varmış, bir yokmuş. Yeşil bir ormanda, Ayıcık Ali adında tatlı bir ayı yavrusu yaşarmış. Ali’nin kürkü kahverengiymiş, burnu siyah ve parlakmış. Her sabah küçük patileriyle ormanda dolaşır, çiçek koklar ve kuşları izlermiş.
Bir gün Ali, ormanda bir kutu bal bulmuş. “Oh, ne güzel bal!” demiş ve hemen yemeye başlamış. Ama kutu çok büyükmüş, Ali onu taşıyamamış. “Bunu eve nasıl götüreceğim?” diye düşünmüş. Tam o anda, bir kaplumbağa yavaş yavaş yanına gelmiş. “Ben Tuti’yim,” demiş kaplumbağa. “Sana yardım edebilirim, ama yavaş yavaş gideriz.”
Ali gülümsemiş. “Teşekkür ederim, Tuti!” demiş. Birlikte yola çıkmışlar. Tuti, bal kutusunu sırtına koymuş, Ali ise yanında zıplaya zıplaya gitmiş. Yolda bir dereye gelmişler. Dere çok genişmiş, Ali üzülmüş. “Geçemeyiz ki!” demiş. Tuti düşünmüş ve “Bekle, bir yol buluruz,” demiş.
Tam o sırada, bir ördek quack quack diyerek uçmuş gelmiş. “Ben Didi’yim! Sizi karşıya geçirebilirim!” demiş. Didi’nin sırtına binmişler, bal kutusunu da yanlarına almışlar. Didi yüzerek onları karşıya geçirmiş. Ali çok sevinmiş. “Teşekkürler, Didi! Sen harikasın!” demiş.

Karşıya geçtikten sonra bir tepeye çıkmışlar. Tepe çok dikmiş, Tuti biraz yorulmuş. Ali, “Merak etme, ben seni çekerim!” demiş. Küçük patileriyle Tuti’ye yardım etmiş. En sonunda tepeyi aşmışlar ve Ali’nin evine varmışlar. Ali, balı bir sepetin içine koymuş ve arkadaşlarına ikram etmiş.
Üçü birlikte bal yemiş, gülmüş ve şarkı söylemişler. Ali, Tuti ve Didi o gün çok eğlenmişler. O günden sonra her gün bir araya gelip yeni maceralar yaşamışlar. Orman, onların neşeli sesleriyle her zaman canlıymış.